3 Ocak 2010 Pazar

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan ile ÖSS hakkında merak ettiğiniz her şeyi konuştuk.




Eftal Orhan öğrenciler adına sordu, ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan cevapladı.

ÖSS’nin arka planı

Sorular nasıl hazırlanıyor?
Soruları kimler hazırlıyor hazırlanıyor?
Sorular nasıl bir yerde hazırlanıyor?
Soruları hazırlayan kişiler nasıl tespit ediliyor?
Soruların güvenliği nasıl sağlanıyor?
Soruların zorlukları nasıl ayarlanıyor?
Sorular hangi aşamalardan geçiyor?
Soruları kimler inceliyor?
ÖSYM deneme sınavı yapar mı?
ÖSYM sınav teknikleri konusunda ne düşünüyor?
ÖSYM sınav psikolojisi hakkında neler düşünüyor?
ÖSS Milli Eğitim Müfredatına ne kadar uyuyor?

Ve yeni sistemle ilgili merak ettiğiniz her şey

Yeni sistem, neler getiriyor?
Yeni sistemin artıları neler?
Hangi alanlar, hangi testleri çözecek?
Süre baskısı kalkıyor mu?
Ek konu olacak mı?
ÖSS nereye doğru gidiyor?
İkinci aşamada kaç test yapılacak?
İkinci aşama testleri hangi günler yapılacak?


Öncelikle şunu öğrenmek istiyorum. Türkiye’de herhalde hayatını etkilemediğiniz kimse yoktur. İnsanlar sizin gönderdiğiniz bir belgeden ya bizzat sınava giren olarak ya da giren kişinin yakını olarak bir şekilde etkileniyor.
Çoğu kimsenin rüyalarını, hayallerini; gönderdiğiniz “Kazandınız” yazılı sonuç belgesi ya da sitenizden yayınladığınız “Kazandınız” açıklaması süsülüyor. İnsanların hayatlarında dönüm noktaları oluşturan bir kurumun başında bulunmak nasıl bir duygu?



1974’den beri, yani kurumun kuruluşundan beri kurumun içindeyim. En baştan itibaren sorumluluk ve ciddiyet duygusu hissederim. Başkan olduktan sonra da bu duygular değişmedi.
Ama tabii bizde ayrıca ciddi bir stres, sürekli bir tedirginlik var. Bir sorun olacak mı diye.

Şu an kaç sınav yapıyorsunuz?

30 ile 40 arasında.

ÖSYM’nin biraz tarihçesinden bahseder misiniz?

ÖSYM 1974’de kuruluyor.1960’lı yıllarda sınav başlıyor. Arz talep dengesi bu sınavları doğuruyor. Talep fazla olunca seçme zorunluluğu ortaya çıkıyor.
İlk başlarda lise bitirme puanları ölçü alınıyor. Bu da yetmiyor daha sonra üniversiteler kendileri böyle bir sınav yapıyor.
1975’den öncesi üniversiteler bu görevi yapıyordu. 1974’te en son Hacettepe üniversitesi bu sınavı yaptı. Daha sonraki yıllarda da ülke genelinde bu sınav ÖSYM ile kurumsallaştı.

ÖSYM’nin yaptığı ilk üniversite giriş sıvana kaç kişi girdi ve kontenjan ne kadardı?

1974’de 225 bin aday. Kontenjanlar 30 binlerdeydi…

Gelelim herkesin merak ettiği ÖSS’nin arka planına…
Bir yılık ÖSS serüveni nasıl yaşanıyor? Bu yıl ki süreç ne zaman başlar?

Eylül’de tam olarak yoğun bir şekilde başlar.

Soruları kimler hazırlıyor?

Biz de soruları hazırlayan iki grup uzman vardır. Bir grup, soruları hazırlar. Bunlar bizim kadrolu elemanlarımızdır.

Bunlar öğretmen midir?

Bunların içinde öğretmenlik yapanlar da var. Hiç öğretmenlik yapmamış, kendi alanlarında uzman olanla da var. Örneğin matematikçiler var. Matematik yüksel lisansını bitirmiş ve 10 yıldır bizde soru hazırlıyor.
Veya 30 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra emekli olmuş öğretmenler var.
Bu iki grup bizim tam zamanlı elemanlarımızdır. Bunların başka bir görevi yoktur. Bütün zamanlarını soru hazırlamakla geçirirler.

Soruları hazırlayan kişiler kimler tarafından, nasıl tespit ediliyor ve ne gibi kriterler söz konusu?

Bizde güven esastır. Şimdi, biraz sıkıntılarımız var. Bu uzmanların da KPSS ile almamız isteniyor. O zaman güven sorunu olabilir. Biz özellikle tavsiyeyi çok önemsiyoruz. Çok güvendiğimiz birisinin önermesi lazım. Bu kişiler hem kendi alanında uzman olmalı, bu konuya yatkılığı olmalı; kişilik olarak da güvenilir olmalı.
Allah’a şükür, güven konusunda bizim gruptan bu konuda bir sorun çıkmadı şimdiye kadar.

Ne zaman sorular hazırlanmaya başlıyor?


Eylül ayında, soruları hazırlamaya başlarlar. Uzmanlar, soruları hazırlar biriktirir.
Bizim, ÖSS de 30 yıllık bir soru arşivimiz var. Ama özellikle, ÖSS’de eski soru kullanmıyoruz. İhtiyaçtan fazla hazırlanıyor ve onların arasından seçiyoruz. Daha sonra onların üzerinde ifadesinde, rakamlarında gerekli değişiklikler yapılıyor. Sorular ilk hazırlandığı ham haliyle de sorulmuyor.

Uzmanlar soruları hazırladıktan sonra onları kontrol eden bir sistem var mı?

Var, ikinci grubumuz da bunlar. Bunlar üniversite hocaları. Tabi bunlar, yakınlık nedeniyle, Anakara’daki üniversitelerden hocalarımız oluyor. Böyle diğer sınavlar da dâhil, toplamda 100 ün üzerinde hocamız var.


Peki, ayrıca dil açısından değerlendiren birileri var mı?

Tabii bütün soruları Türkçeciler de okuyor. Onlar tarafından bir edisyondan geçiyor.
Bilimsel açıdan, anlaşılırlık açısından ve ölçme değerlendirme açısından sorular inceleniyor. Ve seçile seçile sınav seti ortaya çıkıyor.

Soruları hazırlayan kişilerin soruları sızdırma riskini nasıl önlüyorsunuz?

Birinci önlemimiz; bu soruların hazırlandığı katımız, (bu odanın bir üst katı) sadece soru hazırlayan uzmanların girdiği bir kattır. Diğer birimde çalışanlar o kata ziyarete bile gidemez.
İkinci önlemimiz; o ortam dışında soru hazırlanmaz. Soru kesinlikle dışarı çıkmaz. Mesela; “Ben, bugün başladım, evde devam edeyim” olmaz. Ya da “Evde hazırladım, evde hazırladıklarımı buraya getireyim”, ya da üniversitede, bir hoca kendi ofisinde soru hazırlayıp buraya getirsin; bunları kesinlikle yapmıyoruz.
Bunların yanında; kişilere güvenmemizin dışında bir önlemimiz yok.

Bir de soru başına ne kadar ücret ödüyorsunuz, öğrenebilir miyiz?

Sadece maaş karşılığı yapıyoruz. Kadrolu elemanlarımızdır onlar. Soru hazırlatıp belli bir ücret ödemiyoruz.
Maaşları da son derece düşüktür; onu da söyleyeyim.

Buradan iletelim diyorsunuz yani.
Soruların basımı, dağıtımı ve geri gelişi aşamasında güvenliğini nasıl sağlıyorsunuz?

Sorular seçildikten sonra son bir kez daha gözden geçirilir. Çok güvendiğimiz birkaç kişiye okuturuz. Mesela; o aşamada ben de okurum. O noktadan sonra matbaaya götürülür.

Sizin kendi matbaanız mı?

Hayır, özel bir matbaa.
Matbaaya gönderilir ve kapalı dönem başlar. Büyük sınavlar da tam kapalı dönem olur. Sorular hazırlanırken bizim bu binada kapalı dönem yoktur ama basımı süresinde vardır. Bu süre 15-20 gündür. Bu sürede matbaada çalışanlar, kesinlikle dışarı ile irtibatlarını keserler. Orada yatarlar, çöpleri dışarı çıkmaz. Çevre jandarma denetimindedir. Çevresinde elektronik karartma yapılır. Cep telefonları çalışmaz.
O sürede basılır, mühürlenir. Baskıdan sonra polis eskortu eşliğinde sınav merkezlerine nakledilir.
Polisin dışında, gönderdiğimiz kamyonlara üniversite öğretim elemanlarından bir görevli veririz. Soruların saklandığı yerde, kapısında nöbet tutan yine iki görevli vardır.

Şimdiye kadar herhalde bir defa ÖSS’nin iptal edilme durumu oldu?

Evet, bir defa İstanbul’da sınav evrakının saklandığı spor salonunun bir ara kapısı varmış, o arka kapıdan birisi giriyor ve soru kitapçığını alıyor. O tespit edildiği için o yıl sınav tekrar yapılmıştı. Bu güvenlik konusu bizim uzmanlığımız da değil ve canımızı çok sıkan bir konu.

Sizce çoktan seçmeli sınavın öğrenci üzerinde ne gibi olumsuz etkileri olabilir?

Öğrenciyi, tek yönlü düşünmeye alışıyor. Hep hazır şıklardan birini seçiyor. Günlük hayatta hiçbir zaman sorunla birlikte cevapları gelmez. Sorun gelir ve önce analiz edilir; Gerçek sorun nedir? Onun parametreleri belirlenir. Gerçek sorunun çözümleri ne olabilir? Ve o çözümlerin içinden en iyisi bulunmaya çalışılır.
Böyle olması gerekirken, cevaplar hazır gelirse sentez yapamazsınız. Sentez çözüm üretmektir. Onlar gelişmediği için eğitim eksik kalıyor.
Belki bu kadar etkilenmeyebilir, ama bu sınava gereğinden fazla anlam yükleniyor. Mesela; biz çoktan seçmeli sınav yapıyoruz diye orta öğretim sınavları da çoktan seçmeli yapmaya başladılar. Biz önümüzdeki yıllarda yeni sistemde sınavı, sadece çoktan seçmeli olmaktan çıkartmayı düşünüyoruz.


Ben de dahil birçok kimsenin ÖSS için en büyük eleştirisi; ÖSS sorularının müfredatla uyumlu olmadığı. Siz ne düşünüyorsunuz. Bunun ölçüsü ne?

Ben buna katılmıyorum. Sürekli olarak Milli Eğitimden ders programlarını ve müfredatını alıyoruz. Bizim uzmanlarımız ilk önce onları inceliyorlar.

Mesela, okulda çok başarılı öğrencilerimiz, ÖSS’de aynı başarıyı gösteremiyor.

Okuldaki başarının nasıl ölçüldüğüne bağlı. O okulda, başarılı olabilir ama o okuldaki arkadaşlarına göre başarılıdır. O okul, genelde başarısız bir okulsa, o zaman bu sınavda diğer oklarla karşılaştırıldığında demek ki başarısız çıkıyor.

Buda dershane destek sistemini çok fazla körüklüyor. Mutlaka bir destek alma zorunluluğu doğuyor. Bir öğrenci ülkemizde, ÖSS’de iyi bir başarı istiyorsa 4 yıl boyunca iki tane okulda okumak zorunda kalıyor. Birincisi kendi okulu ikincisi dershane. Realite açısından bu bir gösterge değil mi?

Ben buna katılmıyorum. Bu konuda araştırmalar da yaptık.
Araştırmalar şunu gösteriyor.
Bu sınavda başarılı olmak için dershaneye de gitmek lazım.
Ama 4 yıl üst üste gitmek değil.
ÖSS birincileri çoğunlukla böyle yapıyorlar.


Biz şunu gördük; araştırmada dershaneye gitmeyenlerin başarısı gidenlere göre daha düşük ama belli bir süreden sonra dershane ek bir katkı getirmiyor.

Öyleyse şöyle söyleyelim. Öğrenciler ÖSS’de belli bir başarı için en az iki yıl dershaneye gitmek zorunda.

Bir yılda gitse olur, ama dershane eğitimi tamamlıyor. Dershanede eğitim yapıyor. Dershaneye gitmeyen bir aday, haftada 40 saat eğitim yapıyorsa giden 60 saat eğitim yapıyor.

Ben bunu dershane karşıtı bir söylemle sormamıştım. Sadece, şu açıdan bakıyorum:
Bizim çocuklarımız, hayatlarının en önemli çağında iki yıl dershaneye gittiğinde tamamen sosyal hayattan kopuyor. Ben bizzat onların içerisindeyim. Çalışma programları veriyorum. Çocuklarımız bu süreç içerisinde hem dershaneyi hem okulu birlikte götürmek zorunda oldukları için sosyal hayattan kopuk, sosyal ilişkileri bozuk bireyler haline geliyorlar.
Üniversiteye başladığında iki yıl boyunca sosyal hayattan kopmuş bir kişi olarak başlamış oluyor. Bu, kişilerin geleceği ile ilgi, iletişim becerileri ile ilgili ve hayata uyumla ilgili ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden oluyor.
Oysa onların yaşıtları başka ülkelerde, hobileriyle uğraşıyor, spor yapıyor, müzik aleti çalmayı öğreniyor, kitap okuyor, kendini geliştiriyor. Bizim çocuklarımız iki okul birlikte okuyor. Buraya vurgu yapmak istiyorum. Bunun üzerinde hiç durulmuyor.

Doğru, doğru, doğru….
Ben de önce şuna değinmek istiyordum. Dershane iki şeyi sağlıyor. Bir; okuldaki eğitimi tamamlıyor.
İki; sınav için öğrencilere tecrübe kazandırıyor, yol gösteriyor.

Ben, burada öğrenciler adına bulunuyorum. Onlara uzun yıllardan beri sınav sürecini birlikte yaşıyoruz. Birlikte üzülüp, birlikte seviniyoruz. Onların psikolojilerini çok yakından biliyorum. Çocuklarımız tamamen hayattan koparak bir başarı elde etmek zorunda kalıyorlar. Bu çok acı bir durum.

Ona, ayrıca değineceğim. Bizim yaptığımız araştırmada ayrıca şunu gördük.
Belli bir süreden sonra başarı artmıyor. Yani 4 yıl üst üste dershaneye gidenler, iki yıl gidenlere göre daha başarılı olmuyor. Ama hiç gitmeyenler, daha az başarılı.

İşin adayı aşırı asosyalleştirmesine gelince; o biraz arz talep dengesinden kaynaklanıyor. Türkiye’de her bölüm, ekonomik durum nedeniyle insanlara mutlu bir hayat sunamıyor. Örneğin kişi herhangi bir konudan hoşlanıyor. O konuda eğitim yaptığında iş bulamıyor ve uygun bir gelir elde edemiyor. Onu elde edebilmesi için belirli alanlara yönelmesi gerekiyor. Sadece sınırlı alanlar, işsizlik sorunu olmayan ve iyi gelir elde etmenizi sağlıyor. Herkes oraya gitmek istiyor. Bu nedenle yarış kızışıyor. Yarış kızıştığı için, bu alanlara girmek için çalışma temposunu üst düzeye çıkartmak gerekiyor. Bu da çocukları asosyalleştiriyor.
Türkiye’nin ekonomik durumu daha iyi olsa, bu sorunlar çözümlenebilir. Herkes, belli programlara gitmek zorunda kalmaz. İş bulma sorunu olmasa başka alanlara da insanlar yönelir.

Hep ‘şartlar bunu gerektiriyor’ diyoruz, ama bizim, çocuklarımızı psikolojik yönden çok fazla ezdiğimizi düşünüyorum. Onları rahatlatan, onlara yol gösteren, yardımcı olan bir sistemimiz yok. Gelelim sıfır çekenlere.
Geçtiğimiz sınavda 30 bin öğrenci sıfır çekti. Bunu neye bağlıyorsunuz.


İşin doğrusu biz ona sıfır çekme demiyoruz. O basının ifadesi. Biz puanı hesaplanmayan adaylar diyoruz. 4 testli bir sınavda istiyoruz ki adaylar bu testlerin tümüne cevap versinler ve belli bir başarıyı elde etsinler. Bazı adaylar, sadece bir teste cevap veriyor. Böyle adayların biz üniversiteye girmesini istemiyoruz.
Mesela bir aday matematiğin 30 sorusundan 30’una cevap verse diğerlerini boş bıraksa, biz onun puanını hesaplamıyoruz. Yani, aday sıfır çekmiyor.
Bunlar 4 testin ikisinde 0,5 puan alamamış bir kitle. Bu kitlenin ben biraz bilinmeyen bir kitle olduğunu düşünüyorum. Zaten Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK bu konuda ortaklaşa bir çalışma başlattı.

Geçtiğimiz sınav; ÖSS için zorluk derecesi yüksek bir sınavdı. Sınavın zorluk ya da kolaylığını neye göre belirleniyor. Yani bu sınavı zor yapalım, bu kolay olsun diye bir karar mı alınıyor?

Hayır, öyle değil. Ama önceki yıllara göre küçük ayarlamalar yapıyoruz. Örneğin, önceki yıllarda bir test çok zor olmuşsa, biraz kolaylaştıralım diyoruz. Çok kolay olmuşsa, biraz zorlaştıralım diyoruz. Çünkü bu bir seviye sınavı değil; bir sıralama sınavı. Sıralama sınavında hiçbir zaman ortalama başarı % 80-90 olmamalı. Aksi takdirde adayları sıralayamazsınız. Hem üst grubu birbirinden ayıracaksınız hem alt grubu. Onun için zor sorular da kolay sorular da olacak. Tabi bütün derslerde aynı kolaylıkla hazırlanamıyor..

Zor soruların psikolojik yönetimi de zor oluyor. Bu sorular adeta kişinin moralini bozmak için hazırlanmış. Dolayısıyla, böyle bir sınavda kişi, psikolojik olarak çöktüğü için bilgisini de tam olarak sınava yansıtamıyor.

Ama bir aday sınava gelirken de daha önce böyle sorular görmüştür. Soruların ne kadarını çözeceğini; ne kadarını çözemeyeceğini bilir.


Ama son sınav soruları, çok fazla görülen soru tarzı değildi. Sınav dereceleri de böyle değerlendirdiler. Önceki sınavlara göre, çok farklı soru tarzı olduğu şeklinde değerlendirildi.

Sanmıyorum. Ben o izlenimi edinmedim. Ben de soruları okuduğumda öyle farklılıklar görmedim.

Ama bu görüş ÖSS dereceler tarafından da belirtildi.

Bir de belki şundan oluyor. Soru hazırlayan arkadaşlarımızın sorunun zorluk derecesini iyi ölçme güçlüğü oluyor. Bizim şansızlığımız şu: bu tip sınavlarda bir ön test uygulanması lazım.

Tam da ben o noktaya gelecektim.

Biz bunu yapamıyoruz maalesef, gizlilik dolayısıyla. Ön test yapamadığımız için soruların zorluk derecesini ayarlayamıyoruz.

Gerçekten çok iyi hazırlanmış ama soruların çok zor olmasından dolayı, psikolojisi bozulduğu için beyin gücünü tam olarak kullanamayan, konsantrasyonu bozulan çok sayıda öğrenci tanıyorum. Zaten birkaç soru kişini psikolojisini bozmaya yetiyor. Ben şunu merak ediyorum siz kurum olarak “Ben sorumu sorarım, elememi yaparım” mı diyorsunuz yoksa öğrenci açısından da değerlendiriyor musunuz?

Biz, öğrenciye hizmet ediyoruz. Başka türlü düşünmemiz mümkün değil. “Biz sorumuzu sorarız yapan yapar.” gibi bir anlayış içinde olmamız düşünülemez. Ama dediğim gibi, biz soruları hazırlarken belli bir zorluk düzeyinde olsun, mesela ben; “Sorular geçen senekinden biraz daha kolay olsun” diyorum. Ve emin olun bazı zor soruları benim değişdirttiğim de oluyor.

Öğrenciler adına teşekkür ediyoruz!

Bizim öğrencilerimiz nedense hep hazır kalıp sorulardan gelsin istiyorlar. Bizim hocalarımız da hep yeni ve özgün sorular hazırlamaya çalışıyorlar. Çünkü çok değişik yetenekleri ölçüyorsunuz. Öğrendiği bir kalıbı tekrarlamak iyi bir yetenektir ama bu yetenek sınırlı bir yetenektir. Değişik ortamlarda ilk defa karşılaştığı sorunlara çözüm bulma daha ileri bir yetenektir. Onun için biz özgün sorular sormaya çalışıyoruz.

Geçtiğimiz sınav için zor bir sınav olacak demiştiniz. Bu öğrencilerin psikolojileri üzerinde çok olumsuz etki yaptı. Böyle bir ifade de bulunduğunuz mu?


Ben öyle söylememişimdir.

Basından öyle okuduk.

“Geçen yılkinden daha zor olmayacak” demek istedim. Biz, bir önceki yıldan daha kolay olmasını sağlamaya çalıştık ama tabi kitle de değişiyor. Daha önceki yılın kitlesinin içinde eski mezun daha çoktu. Geçen senekinde son sınıf öğrencileri daha çoktu. Bu etkili oluyor.

Kendi çocuğunuz olsa, en az iki yıllık bir çalışmanın karşılığını 3 saatlik bir sınavda alma stresi karşısında bir baba olarak neler hissederdiniz? Bir empati yapar mısınız?

Ben bunu iki kere yaşadım. Diğer babaların yaşadığını yaşadım. Gerçi çocuklarımın başarıları yüksekti, birinci yılda girdiler ama birinci tercihlerine giremediler. Üzüldüler.
Ben de o stresi yaşadım. Ben de iki çocuğumu iki yıl Anadolu Lisesi sınavlarına, iki yıl da üniversite sınavlarına olmak üzere dershaneye taşıdım. Onlarla adım adım 8 yıl yaşadım. Bunun olumsuz yönlerini, çocuklar üzerindeki etkilerini gördüm. Ama biraz da olumlu yönlerine bakmak lazım. Eğitimciler, bu sınavlar olmasa yetişen gençlerimiz bilgi düzeyi açısından, daha yetersiz olacaklarını söylüyor.
Hatta, “Öğrenciler bir şeyler öğreniyorsa bu sınavlar sayesinde öğreniyor.” diyenler de var. Ben tabii o kadar ileri gitmek istemiyorum

ÖSYM olarak, bunca yıldır sınav yapıyorsunuz. Neden adaylara yönelik sınav teknikleri, sınavda psikolojik yönetim gibi bir destek çalışması yapmıyorsunuz? En azından kendi sitenizde. Bunu hiç düşündünüz mü?

Bir kere bu konuda uzman değiliz.

Mesela soruları hazırlayan uzmanlar bu soruların çözüm mantığı şöyle olabilir diye bir bilgilendirmede bulunabilir.

O biraz ileri gitmek olur. O zaman bizim o söylediklerimiz eleştirilir. Ya da o yetersiz kalırsa adayların hazırlıksız kalmalarının gerekçesi, bizim verdiğimiz bilginin yetersizliği olarak görülür.


Ya da uzman birilerini burada bulundurabilirsiniz.

Ben bu konuda reçete olduğunu da düşünmüyorum. Sitede, 5 sayfa soru nasıl çözülür gibi bilgiler vermek; dershaneler iki yıl eğitim yapıp bunu vermeye çalışıyorlar. Onların iki yılda yaptıklarını biz nasıl 5-10 sayfayla verebiliriz.

Bunun ipuçlarını verebilirsiniz. Çünkü gençlerimiz bu konuda yönlendirilmeye çok ihtiyaçları var.

Bunu yapacaksa Eğitim Fakülteleri yapsın. Bizim alanımız değil ve bizim görevimiz de değil.

O zaman sizin alanınız olan bir konu ile ilgili sorayım: ÖSYM olarak, mesela en azından online deneme yapamaz mısınız? ? Öğrenciler orada kendi performanslarını görürler. Mesela bu yıl olsaydı; öğrenciler ne tarzda sorular çıkacak bilirlerdi. Kendilerini ona göre hazırlarlardı.

Biz o konulara girmeyi hiç düşünmedik. Ben girmemizin doğru olamadığını düşünüyorum. Orada soracağınız sorular, öğrenciyi yönlendiriyor. Öğrenciler, ondan sonra o sorulara benzer sorular bekliyor. ÖSYM şu soruları sordu hemen o tür sorular üzerine çalışır. Ondan farklı sorular sorduğunuzda öğrenciyi yanlış yönlendirmiş olursunuz.


Bunu en sağlıklı yapacak kurum, sizsiniz ve bu öğrenciye çok büyük katkı sağlar.

Sizin söylediğiniz eski soruların öğrenciye sorulması ise bunu herkes yapıyor zaten.

Mesela bu yıl ki sınava benzer bir denemeyi, sınava 6 ay kala yapsanız bu öğrencilere büyük bir katkı olur.

Nerede yapacağız?

Online yapabilirsiniz. O tarzda sistemler var. Öğrenciye sınavdaki gibi süre veriliyor.

Bunu, internet üzerinden yapmak çok zor. Az sayıda kişiye yaparsınız da aynı anda bir milyon kişiye hizmet verecek bir site olamaz. Aynı anda 10 bin kişi geldiğinde siteler tıkanır.
Ancak kişiye soruları sunarsınız o zaman olabilir. Ama bunları bizim yapmamızın olumlu yönlerinin yanında olumsuz yönlerinin de olacağını düşünüyorum. Eski soruları zaten siteden eski soruları bulabilir.

Ama bu sene yeni tür sorular sordunuz. Bu tür sorular çıkacak diye bir ön sınav yapmış olursunuz.

Bizim bu sene soracağımız sorulara benzer sorularımı soralım. Ama o zaman, o soruların özgünlüğü kalmaz. Öğrenci, eğer bir konuyu iyi öğrendiyse, düşünme sistemini iyi gelişirdiyse, değişik sorular geldiğinde o öğrenci çözüm üretir.
Zaten çok farkı soru sormuyoruz ama aynı kalıbın içinde de kalmıyoruz. Sadece rakamları değiştirerek soru sormuyoruz.

Sonra ÖSYM’yi de çok büyültmeyin. ÖSYM, 300 personeli olan bir kurum. Burada akademisyenler yok. Üniversitelerden akademisyenler getirip onlardan katkı almaya çalışıyoruz.
Bu tür destekler verilirse bunu bizim vermemizin doğru olmadığını düşünüyorum. Ama sınavda psikolojik açıdan ya da bilimsel açıdan nelere dikkat etmek gerekiyor? Bunu eğitimciler yapsınlar. Onların kendi görüşü olarak olabilir. Biz oların görüşünü ÖSYM olarak sunarsak bu resmi bir yönlendirme olur. Onun dışında bir durum olduğunda biz eleştiriliriz. Öğrencileri olumsuz etkilediğimiz dile getirilir.

Böylelikle de öğrencilere katkı sağlama; onlara yardımcı olama, yönlendirme yolunu da kapatmış oluyoruz. Öğrenciler bu konuda ciddi bir kurumun; Milli eğitim Bakanlığı olabilir, ÖSYM olabilir desteğine ihtiyacı var.

Ama biz okuluna devam eden, orada verilen bilgileri iyi öğrenen öğrencilerin bu sınavda başarılı olabileceğini iddia ediyoruz.

Ama bu çok da realiteyle uygun bir değil.

Biraz da test alışkanlığı varsa başarılı olmalılar. Ayrıca öğrenciye soruyu çözerken, şöyle düşüneceksin gibi böyle bir kalıp da yok. Bizim böyle bir işe girmemizin olumlu katkılarından olumsuz katkılarının daha çok olacağını düşünüyorum.

Ben de öğrenciler açısından bunu çok faydalı olacağını düşünüyorum. Hiçbir okulda çocukların psikolojilerini nasıl yönetecekleri, duygusal zekâlarını nasıl kullanacakları öğretilmiyor. Bunu yıllardır sınav yapan kurum olan “ÖSYM yapabilir mi?” diye sormuştum. Siz bu bizim sorumluluğumuz alanında değil diyorsunuz.
Peki, gelelim yeni sisteme. Yeni sistemin eskisine göre ne gibi artıları var?

Aslında ben yani sistemin çok fazla yenilik içerdiğini düşünmüyorum. Mevcut sistemin birkaç eksikliğini gidermeye çalıyoruz.
Birincisi: Mevcut sistemde çok değişik öğrenci gruplarını sınava alıyoruz ve onların eşit sürede, değişik testleri çözmesini istiyoruz. En azından şöyle gruplandırabiliriz.
Sadece ilk dört testi cevaplayan bir grup var. 120 soru cevaplıyorlar ve biz onlara 195 dakika veriyoruz.
Bir de, 180 soru cevaplayan grup var ki bunlar da kendi içinde üçe ayrılır. Fenciler, Sosyal Bilimciler, Türkçe-Matematikçiler. Çünkü onların hangi iki testi cevapladığı değişiyor. Testlerin de zorluk dereceleri aynı değil.
Bir de 210 soru cevaplayan grup var. Biz, bütün bu grupları aynı sınava alıyorduk ve öğrenci taktik gütmek zorunda kalıyordu.
Süreyi nasıl planlayacak, hangi teste ne kadar zaman verecek gibi..
Bu ölçme değerlendirme açısından mahsurlu bir durum. Yeni sistem, bunu gidermeye çalışıyor.
Yeni sistemde, öğrencileri alacağız; bugün Fizik, Kimya, Biyoloji sınavı var. Bu sınava girenlerin hepsi Fizik, Kimya, Biyoloji cevaplayacak. Alternatifi yok. Kimisi Fizik cevaplayacak, kimisi Tarih cevaplayacak değil.

İkinci olarak: Mevcut sistemde, ölçme açısından soru sayılarımız yetersiz kalıyor. Değişik branşlardan gelen 4 yıllık eğitimi ölçmede yetersiz kalıyor. Örneğin Psikoloji’den 4-5 soru sorabiliyorduk. Bu kadar soru yetmiyor. Fizik’ten 10 soru soruyoruz. 4 yıllık eğitimi ölçmek için 10 soru yeterli olmayabiliyor.
Yeni sistemde daha çok soru sorarak ve herkese eşit sürede soruları yanıtlatarak, taktiği ortadan kaldırarak, ölçme değerlendirme açısından daha sağlıklı bire sistem getirmeye çalıştık.

Bir başka yenilik de açık uçlu sorular dışında soru tarzlarına bir altyapı hazırlamaya çalışıyoruz.
Bunun da ölçüsünü şöyle oluşturduk; açık uçlu sorular dışında soru sormak için aday sayısını sınırlamak gerekiyor. Biz bunun üst sınırını; 500 bin olarak koyduk.

Zaman açısından bir avantaj var mı?

Mevcut sistemde soru başına düşen süre 1 dakikayı biraz aşıyor. Biz mevcut sistemde büyük kitlenin 180 soruyu cevapladığını varsayıyoruz. 180 soru
195 dakika ediyor. Soru başına ortalama 1,1 dakika ediyor. Ama 120 soru çözenler için soru başına 1,5 dakikayı bile aşıyor.
Yeni sistemde birinci, aşamada soru başına 1 dakika, ikinci aşamada 1,5 dakika vereceğiz.
İkinci aşama sorularını birinciye göre zorluk derecelerinin biraz daha fazla olabileceği, metinlerin biraz daha uzun olabileceğini varsayarak öğrenciye biraz daha fazla zaman sağlamış olacağız.

Böylelikle öğrencinin üzerinden zaman baskısı da azalmış olacak. Çünkü geçen sınavda yetiştiremeyen kişi sayısı çoktu.

Evet. Geçen sınavda, şu eleştiriyi aldık, bu sınavda dikkate alacağız. Özellikle Türkçe sorularının uzun olduğu ve beklenenden fazla zaman aldığı eleştirileri aldık. Bunu dikkate alacağız.

Ek konu söz konusu mu?

Olmayacak. Milli Eğitim Bakanlığı, müfredatta değişiklik yapmazsa olamaz. Bizim rehberimiz, Mili Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı programlardır.

LYS’yi kaç oturumda yapmayı planlıyorsunuz?

Yabancı dille beraber 5 oturum olacak. Yani Matematik sınavı, Fen sınavı Sosyal Bilgiler sınavı, Edebiyat sınavı ve yabancı dil sınavı olmak üzere 5 ayrı sınav. Aday bulardan hangilerine gireceğini tespit edecek.
Bunlar ayrı ayrı günlerde yapılacak. Daha günleri tespit etmedik. Bir veya iki hafta sonu seçeneklerini inceliyoruz.
Ama biri cumartesi ise biri pazar ya da bir sonraki cumartesi ve pazar olabilecek.
Çok az ihtimal ama biri sabah biri öğleden sonra olabilir.

İkinci aşama için normalde öğrenciler kaç sınava girecek?

Öğrencilerin büyük çoğunluğu bu sınavın ikisine girecek.

Üçüne girme ihtimalide var?

Üçüne giren bir kaç bin öğrenci olabilir. Dördüne giren meraklı birkaç yüz öğrenci olabilir. Ama bunları, ben istisna olarak düşünüyorum. İsteyen aday hepsine bile girebilir zamanlamayı ona göre ayarlayacağız.

Birkaç örnek üzerinden giderek açalım: Örneğin Tıp fakültesini tercih edecek kişi, hangi puan türünde olacak ve hangi derslerin sorularını yapacak?

Daha önceki sitemdeki gibi aynı derslerden yine soru yapacak.
Matematik Geometri sınavı bir gün, başka bir günde Fizik Kimya Biyoloji olmak üzere Fen sınavına girecek.

Türkçe çözmesine gerek kalmayacak

Evet, Türkçe Tarih ve diğer derslere gerek kalmayacak. Çünkü birinci aşamada çözmüş oldu.

Mühendislik?

Aynı sınavlara girecek. Yalnız, Matematik ve Fen sınavına giren aday için dört tane puan hesaplayacağız.
Bu dört puandan biri Matematik veya Astronomi gibi lisans programına girerken
Biri, Biyoloji Fizik Kimya gibi Fen ağırlıklı programlara girerken kullanılacak.
Bir tanesi, mühendislikler için.
Bir diğeri de, sağlık bilimleri için puanlar hesaplanacak ama bunların hepsi aynı sınava girecek.

Sadece derslerin ağarlıkları mı değişecek?

Evet, birisinde Biyolojiyi biraz öne çıkaracağız. Diğerinde, Matematiği öne çıkaracağız.
Ama bütün bu alanları tercih edecekler, aynı sınavlara girecek ve hazırlıkları da aynı olacak. Yani tıp fakültesine gideceklerle mühendisliğe gideceklerin hazırlıkları farklı olamayacak.

Daha önceki sınavda bunlar aynı değere sahipti, sadece sayısal iki olarak. Şimdi tıpı tercih edenler için Biyoloji ve Kimyanın ağırlığı daha fazla olacak.

Evet, ama onlar küçük ayarlar. Bu ayarların adayların hazırlanmasını etkilemesini beklemiyoruz. Yine hepsini çalınmalılar.

Bir de TM’den örnek: Hukuk için?

Hukuk için de Edebiyat, Coğrafya sınavına ve Matematik Geometri sınavlarına girecek.

Bir örnek de TS için Türk Dili ve edebiyatı?

Edebiyat ve Sosyal Bilimler. Yani yine eskisi gibi olacak.
Mevcut sistemde öğrenci hesap yapıyordu. Bunu etkisi özellikle Fen’de görülüyordu. Şunun ağırlığı az oradan iki soru yapacağıma şu dersten bir soru yaparım diyordu. Zaten süre de fazla yetmiyor. Ben o zaman sadece şu dersleri çalışayım diye bazı dersleri bırakıyordu. Yani sitede Biyolojiye cevap vermiyorsa onun süresinde oturur. Her birine ayrı ayrı süre verdiğimiz için bunu yapmayacak. Biz istiyoruz k öğrenci çok yönlü olsun.

Son olarak şu an karşınızda kendi çocuğunuz olsa ve önümüzdeki yıl sınava girecek olsa, ona neler önerirdiniz?

Okunla düzenli gitmesini, okulu ön planda tutmasını öneririm. Çok aşırı boyutta olmasa da dershaneye giderek bilgilerini takviye etmesini. Ve düzenli çalışmasını ve düzenli yaşamasını. Bunu yaparkan de sevdiği şeyleri çok ihmal etmemesini; arada sinemaya da gitmesini, arada çıkıp top da oynamasını, arkadaş gruplarıyla eğlenmesini de öneririm. Her şeyi dengeli yapmasını öneririm.


Bunca yoğunluğunuz içerisinde tüm ÖSS adaylarına zaman ayırdığınız için çok teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder